Kurtuluşa ulaşmanın asgari şartları: “Kim inandı Allah'a ve ahiret gününe ve yaptı düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler; öyleyse onlaradır mükafatlar-ecirler Rablerinin katında ve yoktur korku/endişe onlar üzerine ve değildir onlar hüzünlenir.”

Yüce Allah aşağıdaki ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

69|2|62|إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَٱلَّذِينَ هَادُوا۟ وَٱلنَّصَٰرَىٰ وَٱلصَّٰبِـِٔينَ مَنْ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَعَمِلَ صَٰلِحًا فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ven nasârâ ves sâbiîne men âmene billâhi vel yevmil âhiri ve amile sâlihan fe lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn.

Doğrusu, inanmış kimseler ve yahudileşmiş kimseler ve Hristiyanlar ve Sâbiîler; kim inandı Allah'a ve ahiret gününe ve yaptı düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler; öyleyse onlaradır mükafatlar-ecirler Rablerinin katında ve yoktur korku/endişe onlar üzerine ve değildir onlar hüzünlenir.

738|5|69|إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَٱلَّذِينَ هَادُوا۟ وَٱلصَّٰبِـُٔونَ وَٱلنَّصَٰرَىٰ مَنْ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَعَمِلَ صَٰلِحًا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ves sâbiûne ven nasâra men âmene billâhi vel yevmil âhiri ve amile sâlihan fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn.

Doğrusu, inanmış kimseler ve yahudileşmiş kimseler ve Sâbiîler ve Hristiyanlar; kim inandı Allah'a ve ahiret gününe ve yaptı düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler; öyleyse yoktur korku/endişe onlar üzerine; ve değildir onlar hüzünlenir.

 

Bu ayetleri çok çok iyi okumamız gereklidir. Nedeni de şudur; Yüce Allah bu ayetlerde kurtuluşun minimum kriterlerini (asgari şartlarını) veriyor. Yahudileşmiş kimseler, Sâbiîler ve Hristiyanlar üzerinden tüm insanlığa bir mesaj veriyor. Kurtuluşun reçetesi veriliyor. Yüce Allah’ın izni ile reçeteyi inceleyelim;

Kurtuluşun 1. şartı: Yüce Allah’a iman etmek;

Monoteist (‘Hanif’, ‘Muhavvid’) olmak, yani tek tanrıcı olmak. Kurtuluşun ilk şartı budur. Bu şartı sağlamayan hiç kimse kurtuluşa eremez. Yüce Allah’a iman etmek tek bir yaratıcının olduğuna, O’nun tüm evreni/evrenleri yarattığına, her şeyin sadece O’nun kontrolünde ve hükmünde olduğuna iman etmektir. Açıktır ki din ve hükümdarlık sadece Yüce Allah’a özgülenmelidir. Yüce Allah’a imanın şirk içermeden olması gerektiğini Kuran’daki yüzlerce ayetten anlıyoruz. Kısacası; Yüce Allah’a iman şirksiz olmalıdır. Yüce Allah’a iman edip de O’nun astlarından O’na ortaklar koşmak Yüce Allah’a iman değildir. Bunun adı şirktir. Şirk de tüm amelleri boşa çıkarır.

Günümüzde kendilerini Müslüman olarak tanımlayan ancak gerçek Müslümanlık ile ilgisi olmayan çoğunluk Yahudi ve Hristiyanların cennete gidemeyeceklerini, hatta sadece hak mezhep olarak kabul ettikleri 4 mezhebe tabi olanların (Hanefi, Şafii, Hanbeli ve Maliki) cennete gidebileceğini iddia etmektedirler. Ancak durumun onların iddia ettiği gibi olmadığı yukardaki ayetlere göre sabittir. Kuran bütün olarak incelendiğinde bu mezheplere bağlı kimselerin cennete gidemeyecekleri açıkça görülmektedir. Çünkü şirk günahını işlemektedirler. Yüce Allah’ın rızasını kazanmanın ilk şartı olan Yüce Allah’a şirksiz bir şekilde iman etme şartını yerine getirmemişlerdir. Yüce Allah’ın varlığını kabul etseler de O’nun astından bazı şeylere dinde hüküm koyma yetkisi verdikleri için imanları geçersiz bir imandır.

Bu konuda daha fazla bilgi 'sadece Kuran' konu başlığı altından okunabilir. 

Diğer toplumların çoğunluğu da aynı durumdadır. Yahudiler Üzeyir peygamberi Yüce Allah’ın oğlu yaptılar, Hristiyanlarda Îsa peygamberi O’nun oğlu yaptılar. Müslümanlar ise Muhammed resûlü Yüce Allah’ın sevgilisi yaptılar. Kısacası; toplumların büyük çoğunluğu şirksiz bir şekilde Yüce Allah'a iman etmezler. Ancak şirk koşarak iman ederler. 

İnsanlar sadece tek yaratıcıya şirksiz iman ettikten sonra O’na verdikleri isim önemli değildir.

17:110 De ki: “Çağırın Allah diye veya çağırın Rahman diye, hangisiyle çağırsanız O'nundur en güzel isimler.”. Sesini başkaları net duyacak şekilde yükseltme salatında, tam sessiz de olma. Onu tut bir yol bunun arasında.’ 

Farklı toplumlar Yüce Allah’a farklı isimle çağırıyor olabilir. Örneğin Hristiyanlar ‘God’ diyorlar. Şirksiz bir şekildeGod’ olarak isimlendirdiği Yüce Allah’a iman ediyorsa bir Hristiyan Yüce Allah’ın kurtuluşuna ermek için gerekli olan ilk şartı yerine getirmiş olacaktır.

 

Kurtuluşun 2. şartı: Ahiret gününe iman etmek;

Yukarıdaki ayetlerden anlıyoruz ki kurtuluşa ulaşmanın 2. şartı ahiret gününe iman etmektir. Kuran’a göre içinde yaşadığımız evren yırtılacak ve yerçekimi kuvveti ile evren içine çökecek ve ilk yaratılış hali olan tekillik ‘singularity’ haline gelecektir. Daha sonra yeni bir büyük patlama ‘Big Bang’ ile yeni evrenler oluşacaktır. Bu evrenlerden bir tanesi ahiret evreni olacaktır ve bu evrende hesap görülecektir. İnsanın yaptığı veya yapmadığı zerre kadar şeylerin bir karşılığı mutlak olacaktır. Ahiret gününün var olma amacı herkesin hak ettiği karşılığı alabilmesidir. Zaten aksi düşünülemez. Hesabı ağır olanlar cenneti hak ederken, hesabı ağır olmayanlar cehennemi hak edecektir.

Yukarıdaki ayetlerden kesin olarak anlaşılır ki bir kişi ahiret evreninde tekrar dirileceğine ve hesap vereceğine inanmıyor ise Yüce Allah’ın kurtuluşuna erişemeyecektir.  

Bu şartın çok büyük kitleleri ilgilendirdiğini düşünüyorum. Şöyle ki; günümüzde deistlik oldukça yaygın. Bu inanışın farklı alt grupları olmakla birlikte ana akım görüşüne göre tanrı vardır, evreni/evrenleri yaratmıştır. Ancak evrene direkt olarak müdahale etmez. Kitaplar ve resûller göndermez. Deizme göre ahiret evreni de yoktur. Cennet ve cehennem de yoktur. Bu noktada anlarız ki bu deistler Yüce Allah’ın kurtuluşuna erişebilen insanlar olmayacaktır. Aynı durum agnostikler (bilinmezcilikler) için de geçerlidir.     

 

Kurtuluşun 3. şartı: Salih amel yapmak;

salihan’ kelimesi ibadet anlamında kesinlikle değildir. Bu kelimenin kökü (صلح) iyi olmak (to be good), doğru olmak (right), kurallara uygun-münasip (proper), kullanışlı olmak (to be usable), doğru kalmak (hold true), sıraya koymak (to put order), restore etmek (restore), ıslah etmek (make amends), onarmak-iyileştirmek (to mend, improve), düzeltmek (ameliorate), barış yapmak (to make peace) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 609 (of 1303)

Açıktı ki bu kelimenin anlamı düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapmaktır. Yüce Allah’ın kurtuluşuna nail olmak için 3. şartın düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapmak olduğu açık bir şekilde görülüyor.

Aklınıza gelen her türlü düzeltici, iyileştirici eylem bu kapsama girer. Örneğin yolda ki bir çöpü alıp çöp kutusuna atmak bile salih amel işlemektir. Toplumdaki insanların daha erdemli olmaları için onlara yol göstermek de sahil amel işlemektir. Örnekler artırılabilir elbette.

Aklıma gelen iyi şeyler;

Ülkede ve dünyada yoksulluğun düzeltilmesi, adaletin sağlanması, kimseye haksızlık yapılmaması, bireysel özgürlüklerin güvence altına alınması, eğitim ve sağlık hizmetlerinden herkesin yararlandırılması, barınma hakkının sağlanması, hak ve hukukun (gerçek ve doğruların) her zaman sağlanması (kendi aleyhimize de olsa), eğitimin iyileştirilmesi, insanların eğitilmesi, eğitimsiz insanın kalmaması, canlı canlı öldürülmüş kadınların topluma kazandırılması, her ailenin temel geçim giderinin sağlanması, yalanın, hırsızlığın, çalmanın önlenmesi gibi evrensel ilkeleri toplumda hakim kılmak salihattır.     

Bu noktada şu akla gelir; insanlığa büyük katkıları olmuş bilim insanları (Albert Einstein, Tesla, Louis Pasteur vb.) büyük kurtuluşa ulaşabilecekler mi? Eğer bu kişiler şirke girmemiş tek tanrıcılarsa 'Hanif, Muhavvid, Monoteist'  ve öldükten sonraki ahiret hayatına iman etmişlerse cennete gidebileceklerdir.

Sonuç olarak;

Yüce Allah büyük kurtuluş reçetesini vermiş; Yüce Allah’a şirksiz iman, ahiret evrenine ve yargılanmaya iman ve düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapmak. Hangi toplumdan olduğumuzun önemi yok. Yüce Allah’ın rahmeti ile bizlere sunduğu bu asgari şartları sağlamak için çok çalışmalıyız.  

En doğrusunu Allah bilir.