Yüce Allah’ın şefaat emrini uygulayan kimseler kimler? Arş’ın çevresinde olan kim?

Din oyun ve eğlence edinilemez. Bu dünyada yaptığımız veya yapmadığımız her şeyin hesabını ahiret evreninde vereceğiz. Hesabın sonucuna göre ya cennetlere gireceğiz (inşallah), ya da Yüce Allah korusun cehenneme gireceğiz. Bu ne büyük bir sınavdır! Kariyerini yükseltmek amaçlı bir sınav için (örneğin; doçentlik almak için) uzun zamanlar çalışan bir kimsenin aynı hassasiyeti ahirette vereceği hesap için pek düşünmediğini görmekteyiz. Aklı başında bir kişi bu sınava hazırlanırken hangi kaynaklardan/kitaplardan/makalelerden çalışacağını iyice araştırır, inceler. Çünkü çalıştığı kitabın kesin olarak doğru bilgiler içermesi gereklidir. Hatalı bilgiler içeren bir kitabı ezberlese de o kitap onu başarıya ulaştırmaz. Yani doğru yola ulaştırmaz. Sınavdan kesin olarak kalır. Durum ahirette yaşanacak olan hesap günü için de geçerlidir. Ancak çoğu kişi bu konuda hassas davranmaz. Dini konuda kaynak olarak önüne gelen her şeyi kabul eder. Hiç incelemez. "Biz atalarımızı/babalarımızı bu din üzerinde bulduk. Onlar mutlaka doğru yapmıştır. Onlardan iyi mi bileceğiz. Din akıl dini değil, nakil dinidir." diyerek hiç incelemeden, hiç araştırmadan direkt olarak hadisleri dinde kaynak edinirler. Ancak durum onların düşündüğü gibi değildir. Yüce Allah sınavı sadece Kuran'dan yapacağını, sadece Kuran'dan sorumlu olacağımızı bildiriyor. Elimizde doğru bilgiler içerdiği kesin olan Kuran varken o zaman neden başka kitaplar okuyalım? Kuran yeterli ve apaçık iken neden başka kitaplar okuyalım? 

Yüce Allah Kuran’ı bizlere tanıtıyor. Artık Kuran haricinde dinde kaynak aramayı ne zaman bırakacağız? “Kuran yetmez! Kuran anlaşılmaz!” demeyi ne zaman bırakacağız?

Maalesef insanlar Yüce Allah’ın ayetlerini görmekteler ve sadece bakıp geçmektedirler. Yüce Allah'ın Kuran'ı ellerinde iken onu okuyup anlamaktan acizdirler. Ne büyük bir hüsran! Zaten tüm insanların mutlak bir hüsranda olduğu Asr suresinde Yüce Allah’ımız tarafından bize bildirilmişti.

Doğrusu insan mutlak hüsran-ziyan içindedir.

Bunları neden anlattık? Çünkü şefaat konusu da böyledir. Şefaat konusu muhtemeldir ki şeytanın en sevdiği konudur. ‘Muhammed peygamber ahirette secdeye gidecek ve ümmetinden/kavminden cehenneme gitmiş olan kimseleri Yüce Allah cennete sokuncaya kadar secdeden kalkmayacaktır’ gibi uyduruk hadisler ile insanları kandırmıştır bu şeytan. Çoğunluk da maalesef bu uydurmalara inanmaktadır. Ancak Asr suresi tecelli edecektir. Ahirette insanların çoğu şoka girecektir. Özellikle kendilerinin Muhammedî olduklarını söyleyen, Muhammed peygamberin ümmetiyiz/kavmiyiz/toplumuyuz diye öğünen kimseler.

Ahirette Muhammed peygamberden şefaat bekleyen, aklını kullanmayan ve üzerine pislik yağmış olan (10:100) bu çoğunluk Muhammed peygamberin ahiretteki şikayetini kendi kulakları ile duyduklarında mutlaktır ki iş işten çoktan geçmiş olacaktır. Kendi nefsini kınayan, 75:2 ayetindeki kimseler gibi olacaklardır. 

Yüce Allah 25:30 ayetinde şu şekilde buyurmuştur.

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

2883|25|30|وَقَالَ ٱلرَّسُولُ يَٰرَبِّ إِنَّ قَوْمِى ٱتَّخَذُوا۟ هَٰذَا ٱلْقُرْءَانَ مَهْجُورًا

Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmî ttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ.

Ve dedi resûl (Muhammed): "Ya Rabbi şüphesiz benim kavmim-toplumum tuttular bu Kuran'ı terk edilmiş"

 

Dinlerini oyun ve eğlence edinen bu kimseler Kuran'daki şefaat konusunu bile saptırılar. Şeytan öğretileri olan hadisleri dinde kaynak edindikleri için Kuran’ın muhteşem güzellikte olan ayetlerini de tam anlayamazlar. Bu şeytan öğretilerinin kılavuzluğunda (Sebeb-i Nüzul=Kuran ayetlerinin indiriliş nedenini uyduruk-güvenilmez rivayetler/hadisler ile açıklama) anlamaya çalışırlar. Böylece Kuran’ın mesajına kör ve sağır olurlar. Yüce Allah'ın ne buyurduğunu asla anlayamazlar. 

Şefaat konusu ile ilgili çok detaylı bir makale yazılmıştı. Lütfen o makaleyi çok dikkati bir şekilde okuyalım.

Şeytanın en büyük tuzağı: Şefaat aldatmacası. Şefaatin ne olduğunu kutsal kitabımız Kuran’ımızdan öğreniyoruz.

Şimdi gelelim bu makalenin asıl amacına;

Hemen hemen herkesin ‘ayet el kursi’ olarak bildiği 2:255 ayetinde ‘kimdir şefaat eden kimse O’nun katında O'nun izni dışında’ buyurulmaktadır. Aşağıda ayet verilmiştir.

Yüce Allah aşağıdaki 2:255 ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

262|2|255|ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلْحَىُّ ٱلْقَيُّومُ لَا تَأْخُذُهُۥ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ لَّهُۥ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ مَن ذَا ٱلَّذِى يَشْفَعُ عِندَهُۥٓ إِلَّا بِإِذْنِهِۦ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَىْءٍ مِّنْ عِلْمِهِۦٓ إِلَّا بِمَا شَآءَ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَلَا يَـُٔودُهُۥ حِفْظُهُمَا وَهُوَ ٱلْعَلِىُّ ٱلْعَظِيمُ

Allâhu lâ ilâhe illâ huve l-hayyu l-kayyûm, lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm, lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ard, menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhu s-semâvâti vel ard, ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîm.

Allah’tır; yoktur ilah O'nun dışında; diridir, ayakta tutup sürdürendir; tutmaz O’nu bir uyuklama ve bir uyku; O'nundur ne varsa göklerde ve yerde; kimdir şefaat eden kimse O’nun katında O'nun izni dışında; bilir ellerinin arasındakini/önlerindekini ve arkalarındakini; ve kuşatıp kavramazlar bir şey O'nun ilminden dilediği dışında; genişleyip kapladı O'nun kürsüsü gökleri ve yeri; ağır gelmez O'na koruyup/gözetmek her ikisini; O yücedir, büyüktür.

 

2:255 ayetinde işaret edilen kimselerin melekler olduğununu, Yüce Allah izin vermeden meleklerin hiçbir kimseye şefaat edemeyeceğinin vurgulandığını belirtmiştik. Bu konuda bazı eleştiriler yükseldiği için bu makaleyi yazmak zorunda kaldım. Eleştiri şuydu; 2:255 ayetinde ‘men’ ve ‘ellezi’ yani ‘kim’ ve ‘kimse’ kelimelerinin Kuran’da melekler için kullanılmadığı, bu nedenle 2:255 ayetinde insan olan kimselerin işaret edilmiş olması gerektiği iddia edilir.

Böylece insan şefaatçilere yol açılmış olur.

Ancak durum kesinlikle böyle değildir.

Kuran’da ‘men’ ‘kim’ ve ‘ellezi’ ‘kimse’ kelimeleri melekler için de kullanılmıştır.

Yüce Allah aşağıdaki ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

4138|40|7|ٱلَّذِينَ يَحْمِلُونَ ٱلْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُۥ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِۦ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَىْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْمًا فَٱغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا۟ وَٱتَّبَعُوا۟ سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ ٱلْجَحِيمِ

Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbel cahîm.

Kimseler; yüklenirler Arş'ı; ve kim onun (Arş’ın) çevresinde; tesbih ederler hamd ile Rablerini; ve inanırlar O'na ve mağfiret dilerler inanmış kimseler için; “Rabbimiz! Sen genişleyip kapladın her şeyi; bir rahmet ve bir ilim; öyleyse bağışla kimseleri; tövbe ettiler ve tabi oldular senin yoluna; ve koru onları cehennem azabına karşı.”

4139|40|8|رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ جَنَّٰتِ عَدْنٍ ٱلَّتِى وَعَدتَّهُمْ وَمَن صَلَحَ مِنْ ءَابَآئِهِمْ وَأَزْوَٰجِهِمْ وَذُرِّيَّٰتِهِمْ إِنَّكَ أَنتَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ

Rabbenâ ve edhilhum cennâti adninilletî vaadtehum ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim inneke entel azîzul hakîm.

“Rabbimiz; ve sok onları Adn cennetlerine ki vadettin onlara; ve kim salih amel işledi/düzeltici-barışa yönelik işler yaptı, babalarından/atalarından ve eşlerinden ve çocuklarından; doğrusu sen, sensin aziz/üstün, hüküm sahibi-hikmetli.”

 

40:7 ayetinde işaret edilen kimseler kimler?

Bu kimselerin 69:17 ayetinde işaret edilen, Arş’ı yüklenen 8 melek olduğu anlaşılır.

Yüce Allah 69:17 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır.

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

5338|69|17|وَٱلْمَلَكُ عَلَىٰٓ أَرْجَآئِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَٰنِيَةٌ

Ve l-meleku ala ercaiha, ve yahmilu arşe rabbike fevkahum yevme izin semaniyeh.

Ve melek; onun kenarlarındadır; ve yüklenir Rabbinin Arş'ını o gün, onlardan üstün-aşkın olan sekiz.

 

40:7 ayetinde işaret edilen Arş yeni yaratılan ahiret evrenidir (39:75). İçinde yaşadığımız evreni 4 büyük melek taşımaktadır. Bunlar;

  • Kütle çekim (yerçekimi) kuvveti
  • Elektromanyetik kuvvet
  • Güçlü nükleer kuvvet
  • Zayıf nükleer kuvvet

Yeni yaratılan ve hesap görülecek olan ahiret evrenini bu kez 8 temel melek (kuvvet) yüklenecektir. Bu 8 melek muadili olan şimdiki 4 temel meleğe göre daha üstün, daha aşkın olacaklardır. Yeni evren şu anda içinde yaşadığımız evrene göre çok çok daha farklı fiziksel yasalar içerecektir.

40:7 ayetinde işaret edilen ve ‘onun çevresinde’ olan kim?

Tekil olarak, ‘men’, ‘kim’ edatı ile işaret edilen şey de yine 69:17 ayetinde işaret edilen tek bir melektir. Bu meleğin içine çökerek tekrar tekillik haline gelmiş olan evrenimizin E=mc2 formülü kapsamında saf enerjiye dönüşmüş hali olduğunu anlarız.

Ve melek; onun kenarlarındadır; ve yüklenir Rabbinin Arş'ını o gün, onlardan üstün-aşkın olan sekiz.

Bu melek büyük patlama ‘Big Bang’ ile evrenimizi oluşturmuştu. Büyük patlamanın 0. saniyesinde tek olan bu melek 1 saniyenin milyonda birinden daha az bir sürede 11 kanatlı meleklere dönüşmüştü. Bu 11 kanatlı melekler sicimlerdir. Bu sicimler evrenin temel yapısı olan 31 adet yapıtaşını oluşturdular. 31 temel parçacık evrenin içindeki her şeyi oluşturdu. Kuran’dan anlıyoruz ki bu kez bu melek ahiret evrenlerini oluşturacaktır. Evrenlerini diyorum çünkü paralel evrenler oluşacaktır. Bu evrenin 1 tanesi ahiret evreni, 1 tanesi cehennem evreni, 4 tanesi ise cennet evrenleri olacaktır.

40:7 ve 40:8 ayetlerinden kesin olarak anlıyoruz ki ‘ellezine’ ‘kimseler’ ve ‘men’ ‘kim’ edatları melekler için kullanılıyor. Bu meleklerin tövbe etmiş, inanmış insanlar için bağışlanma dilediklerini de anlıyoruz. Yani şefaat ettiklerini görüyoruz. Şefaat etme yetkisi biliyoruz ki sadece Yüce Allah’a aittir. Hiçbir beşere ‘resûller dahilşefaat etme yetkisi verilmeyecektir. Kuran ayetleri bir bütün olarak okunmadığında, hadisler ışığında okunduğunda bazı ayetler yanlış anlaşılmaktadır. Yüce Allah’ın izin verdiği bazı kimselerin özellikle resûllerin başka kimselere şefaat etme yetkisi alacağı düşünülmektedir. Bu durum kesinlikle yanlıştır. Şefaat etme yetkisi sadece ve sadece Yüce Allah’a aittir. Şefaat ettiği kimseye melekler de şefaat eder. Yani şefaat emrinin uygulanması melekler aracılığı ile olur. Kuran’dan anladığımıza göre ahiret evreninde hesap görme esnasında Yüce Allah şirk günahını işlememiş olan dilediği insanlara şefaat edecektir. Bu şefaat izni verilince 40:7 ve 2:255 ayetinde işaret edilen melekler de Yüce Allah’ın verdiği şefaat emrini sadece yerine getireceklerdir. Meleklerin kendi başlarına şefaat etme yetkileri kesinlikle yoktur.

Melek kavramı hakkında kısa bir bilgi;

Evrenin en küçük yapıtaşı olan sicimlerin her biri bir melektir. Bu sicimlerin farklı boyutlarda titreşmesi ile oluşan 31 temel parçacığın her biri de bir melektir. Bu 31 tür melek Yüce Allah'ın evrendeki tüm nimetlerini oluşturur. Bu nedenle Rahman suresinde 'فَبِأَىِّ ءَالَآءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ' 'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân.' 'Öyleyse siz ikiniz, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?' tam olarak 31 kez tekrarlanır. Hatta paralel evrenleri de benzer sicim melekleri oluşturur. O paralel evrenlerde yaşayan, kendisine insanlar gibi sorumluluk verilen 'cinler' 'bilinmeyen-görünmeyen-fark edilmeyen-hissedilmeyen' varlıklar mevcuttur. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')

Ancak Kuran'da geçen her melek kelimesi elbette evrenin işleyişinde rol alan kuvvetler/sicimler olarak alınamaz. Hiperuzayda 'higher-dimensional bulk' yani Yüce Allah'ın indinde/katında da bazı farklı meleklerin olduğunu görüyoruz. Bu meleklerin her biri farklı özelliklere sahip olabilir. Bu meleklerden Cibrîl özellikle işaret edilmişitir. Cibrîl'in evrenimizi oluşturan sicim meleklerinden farklı bir melek olduğunu açıkça söyleyebiliriz. Evrenimiz içinde hiçbir şey ışık hızını aşamazken Cibrîl için ışık hızı sınırının olmadığını söyleyebilirim. Çünkü Cibrîl evrenimiz dışındadır. Evrenimizin üstündeki boyutlardadır. Yüce Allah'ın indinde/katında (hiperuzayda 'higher-dimensional bulk' ) olan bir melek elçidir. Evrenimizden daha üst boyutlarda görevlendirildiği için alt boyutlar içeren evrenimiz içine anlık (zamandan bağımsız) erişimi vardır. Üst boyutta olduğu için evren içinde yol almasına gerek yoktur. Örneğin; Samanyolu Galaksimiz 100.000 ışık yılı çapındadır. Işık bile ancak 100.000 yılda bu mesafeyi aşabilir. Kuran'ı Muhammed peygamberimizin beyin hücrelerine indiren Cibrîl ışık hızı limitine bağlı olmuş olsaydı mutlak ki vahyin indirilmesinde problem çıkardı. Çünkü görebildiğimiz evrenin kendisi 100 milyar ışık yılı çapındadır. Cibrîl evrenin üst boyutunda olduğu için evrenin büyük patlamadaki anından evrenin yırtılıp tekrar tekillik haline geldiği her ana anlık erişimi olmalıdır. Bu da Cibrîl'in evrenimizin bir parametresi (fizik kuralı) olan zamandan ve mekandan bağımsız olduğunu düşündürür. Aynı anda evrenin her yerinde bulunabilir örneğin. Yüce Allah'ın indinde/katında Cibrîl benzeri ancak bizlere detayları bildirilmeyen şerefli/asil melekler mevcut olabilir.

Evrenimizin bir üst boyutunda bulunan bu kimselerin (meleklerin) alt boyuttaki mekanlara (evrenimize) müdahalesi şu örnek ile anlatılabilir.

Diyelim ki büyükçe bir akvaryumda süs balıkları var. Bu balıkların yaşadığı akvaryumun içindeki su 3 boyutlu uzayı temsil etsin. Balıklar bu uzay içinde sağa-sola, ileri-geri ve yukarı-aşağı hareket edebilir. Ancak suyun dışına çıkamazlar. Sadece kendi uzay dokularında (su içinde) ve boyutlarında (akvaryum içinde) bulunabilirler. Bu akvaryumun bir üst boyutu suyun dışı olacaktır. Balıklar bir üst boyuta çıkamamasına rağmen bir üst boyutta yaşayan varlıklar (örneğin insanlar) balıkların yaşadığı uzay dokusuna (suya) direkt olarak müdahale edebilirler. Ellerini üst boyuttan yani suyun üstünden direkt olarak su içine sokabilirler. Bir balık akvaryumun bir köşesinden diğer köşesine ancak ve ancak yüzerek gidebilirken (bu da zaman alacaktır) bir üst boyutta yaşayan varlık için bu mesafenin ve zamanın bir önemi yoktur. Bir elini akvaryumun en sağına, diğer elini akvaryumum en soluna aynı anda sokulabilir. Balık ne düşünür? Bu varlık aynı anda aynı yerde olabiliyor diye düşünür. Kendisinin bu şekilde hareket etmesi mümkün değilken bir üst boyutta yaşayan varlık bunu rahatlıkla yapabilir. Hatta gerçek uzay dokusu zaman ile birlikte örüldüğü için evrenimiz dışında olan bir varlık evrenin her zamanında ve her mekanında aynı anda var olabilir. Mesafenin ve zamanın bir önemi olmaz. Hiperuzayda 'higher-dimensional bulk' bulunan melekler evrenimizin her bir Planck zamanına (10−44 saniye ) ve her bir Planck alanına (2.6122803 × 10-70 m2) ve her bir Planck hacmine (4.2217×10−105 m3) direkt olarak müdahale edebileceklerdir. Kısacası evrenimizin bir üst boyutunda yaşayan bu melekler evrenin kurallarına tabi olmayacaktır. Bu nedenle ışık hızı sınırı diye bir sınır bu melekler için geçerli olmayacaktır. Ancak evrenin içinde bulunan melekler için evrenin kuralları geçerli olacaktır. Foton bir melektir. Hızı ışık hızıdır. Evrendeki hiçbir şey ışık hızını geçemez. Ancak Yüce Allah’ın indinde/katında bulunan kimseler olan bu melekler farklı yaratılmalarından dolayı evrenin kurallarına tabi olmayacaklardır.   

İşte bu asil/şerefli melekler Yüce Allah'ın şefaat almasına izin verdiği kimselere şefaat emrini yerine getireceklerdi. Kendi başlarına şefaat etme izinleri olmayacaktır. Ancak Yüce Allah izin verirse şefaate aracılık edeceklerdir.        

Cibrîl'i Yüce Allah şerefli/asil bir elçi olarak tanıtıyor bizlere. Hatta o kadar şerefli/asil ki Yüce Allah Kuran'ı indirilme sürecini bizzat Cibrîl aracılığı ile yapıyor. 

Cibrîl nedir?

Asil/şerefli bir elçi: Cibrîl            

En doğrusunu Allah bilir.