Yüce Allah aşağıdaki ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

162|2|155|وَلَنَبْلُوَنَّكُم بِشَىْءٍ مِّنَ ٱلْخَوْفِ وَٱلْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ ٱلْأَمْوَٰلِ وَٱلْأَنفُسِ وَٱلثَّمَرَٰتِ وَبَشِّرِ ٱلصَّٰبِرِينَ

Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerâti, ve beşşiris sâbirîne.

Ve mutlak belalandırırız/test ederiz/deneriz sizleri bir şeyle, korku ve açlıktan; ve bir eksiltme, mallar ve canlar ve ürünlerden; ve müjdele sabredenleri.

4300|42|30|وَمَآ أَصَٰبَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُوا۟ عَن كَثِيرٍ

Ve mâ esâbekum min musîbetin fe bi mâ kesebet eydîkum ve ya’fû an kesîrin.

Ve isabet eden sizlere bir musibetten; öyle ki ellerinizin kazandığıyladır; ve affeder (Allah) birçoğunu.

 

Bu ayetler Kuran’ın bütününe hakim olmadan okunduğunda sanki bir çelişki varmış gibi gözükebilir. Söyle ki; 42:30’da musibetlerin insanların kendi elleri ile yaptıkları nedeniyle olduğu bildirilirken 2:155’de musibetlerin Yüce Allah’ın test amaçlı/sınav amaçlı/deneme amaçlı göndermesiyle olduğu bildirilmektedir. Sanki haşa çelişki gibi. Oysa her iki ayet de kesinlikle doğrudur.

2:155 ayetinde musibetlerin mutlaka geleceği, kesin olarak geleceği, şüpheye yer olmadan geleceği ‘lenebluvennekum’, ‘mutlak belalandırırız/test ederiz/deneriz sizleri’ kelimesindeki ‘lam’ ve ‘nun’ geçişi ile vurgulanıyor. 42:30 ayetinde ise tüm musibetlerin ana nedeninin insanın kendisinin olduğu bildiriliyor. Bu nasıl olabilir?

2 açıklama yapılır;

1. açıklama;

Bu musibetler neden bize gönderiliyor? Yüce Allah durduk yere bize musibet mi gönderiyor? Hayır! Bu musibetlerin gönderilme nedeni bu evrene gönderilmeden önce Yüce Allah ile yaptığımız sözleşme/antlaşma gereğidir. Bu Dünya’ya gelmeyi kabul etmekle musibetleri kendi elimizle kazanmış oluyoruz.

Şöyle ki; bilinçlerimiz evrenimizdeki bedenlerimizdeki beynimize yüklenmeden önce Yüce Allah’ın indinde/katında bir yerlerdeydi. Yüce Allah yaratılmışların bazılarına veya hepsine (tam olarak bilemiyoruz) bir samimiyet sınavı planladığını, bu sınava girmek isteyip istemediklerini soruyor. Kuran’dan öğrendiğimize göre bu sınavı göklere, yere ve dağlara öneriyor/teklif ediyor. Ancak onlar yüklenmeyi kabul etmiyorlar. Ancak insan kabul diyor. İnsan zalim ve cahil olduğu için kendisine aşırı güvenerek bu sınava girmeyi kabul ediyor. 

Yüce Allah’ın yapacağı bu samimiyet sınavını insan haricinde başka varlıklara da sunduğunu/önerdiğini anlıyoruz.

Yüce Allah aşağıdaki 33:72 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

3603|33|72|إِنَّا عَرَضْنَا ٱلْأَمَانَةَ عَلَى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱلْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا ٱلْإِنسَٰنُ إِنَّهُۥ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnâl emânete alâs semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insânu, innehu kâne zalûmen cehûlen.

Doğrusu biz sunduk/önerdik emaneti göklere ve yere ve dağlara; öyle ki reddettiler yüklenmeyi onu; ve korktular/çekindiler ondan; ve yüklendi onu insan; doğrusu o oldu zalim, cahil.

 

Tüm şartları kabul ederek samimiyet sınavına girmeyi yüklenen/kabul eden insanla bir antlaşma yapılıyor. Bir sözleşme yapılıyor. Bu sözleşmenin ilk maddesi şüphe yoktur ki Yüce Allah’ın tek Rab olarak kabul edilmesi ve O’na ortak koşulmamasıdır. 2. şart ise şeytanın adımlarını izlememek olmalıdır. Sınavda bizi saptırmaya çalışan şeytan da Yüce Allah tarafından kendisine verilen rolünü alacaktır. Samimiyet sınavında bazı musibetler ile karşılaşılacağı önceden antlaşmada yer almıştır. İnsan bu musibetlere karşı sabredeceğini, Yüce Allah’a isyan etmeyeceğini bu antlaşma ile kabul etmiştir.

Yüce Allah zamandan münezzeh olduğu için sınavın tüm detaylarını ve sonucunu anında bilmiştir. İnsanların çoğunun bu sınavı kaybettiğini elbette bilmiştir. İnsanlar sonuca itiraz etmesin diye de sınavı bir Matrix filmi gibi insanlara yaşatmak için evreni tasarlayıp yaratmıştır.

Evren’i yaratacak bilgiler Levh-i Mahfuz’ yükleniyor;

Yüce Allah’ın tasarladığı sınavın geçmiş ve gelecek tüm parametrelerini oluşturacak olan kuantum bilgileri Levh-i Mahfuz olarak bilinen iki boyutlu (2D) zara yüklenmiştir. Bu bilgiler asla değiştirilemez. Bu bilgilerden okunan bilgi ile evrenin kuantum alanları oluşur. Atom altı parçacıkları ve atomlar oluşur. Evrendeki her şey ama her şey bu bilgiler ile canlanır. Levh-i Mahfuz evrenin ilk yaratılış anından evrenin sonunda kadar olan tüm kuantum bilgilerini zaman bilgisi dahil içerir.

Öyle ki bir insanın bedeninin anne karnında yaratılması sürecinde hangi atomun nereye gideceği bile önceden bellidir. Nasıl doğacağı, hangi yemekleri yiyeceği, nasıl büyüyeceği, başına ne geleceği, nerede ve ne zaman öleceği gibi bilgilerin tamamı önceden bellidir. Karşılaşacağı musibetler, onlara karşı tavrı bellidir. Cennete mi gidecek veya cehenneme mi gidecek önceden bellidir. Bu bilgi Levh-i Mahfuz’da önceden kayıtlıdır. Yüce Allah her şeyi bilmektedir. Çünkü Levhi- Mahfuz'a bu bilgileri kendisi yüklemiştir.

Ancak şu unutulmamalıdır; Yüce Allah haşa kendi keyfinden, rastgele bu bilgileri yüklememiştir. Sınav O’nun indinde/katında zaten olmuş ve bitmiştir. İnsan kendi iradesi ile bu sınava girdiği gibi kendi iradesi ile de sınavda performans göstermiştir. Başarılı olmuştur veya başarısız olmuştur. Yüce Allah insan ikna olsun diye, kendisi kendisine tanık olsun diye Levhi- Mahfuz’a kendi indinde olmuş bitmiş sınavı yüklemiştir.     

Akla yatması için şu örnek verilebilir.

Bir savaş filmi yapımcısı düşünün. Bu yapımcının insan üstü, çok özel bir yeteneği var. Geleceğe gidip gelebiliyor.

Aklında bir film tasarlıyor. Bu filmde bir baş rol oyuncusu olacak. Ancak bu başrol oyuncusu senaryoya göre hareket etmeyecek. Film içinde gerçekleşen olaylara karşı kendi kararlarını verebilecek. Bu filmde bir de düşman olacak. Ancak düşman kendisine verilen senaryoyu oynayacak. Baş rol oyuncusunu kendisine verilen yetkiler dahilinde yenmeye çalışacak. Film içerisinde baş rol oyuncusuna bazı taktikler verilerek yardım edilecek. Nasıl başarılı olur, ne yaparsa başarısız olur gibi bilgiler kendisine verilecek.  

Filmin tüm detayları tasarlandıktan sonra bir baş rol oyuncusu aranıyor. Baş rol oyuncu adaylarına filmle ilgili tüm detaylar anlatılıyor. Film içinde karşılaşacağı tüm olumsuzluklar da bildiriliyor. Başarılı olursa alacağı ödül, başarısız olursa alacağı ceza da bildiriliyor. Birçok aday şartları duyunca adaylıktan vaz geçiyor. Ancak kendisini fazla güvenen bir kişi bu rolü kabul ediyor. Filmindeki şartlara uyacağına, tasarımcının verdiği taktikleri eksiksiz yerine getireceğine yemin ediyor. Hatta bir sözleşme yapıyor. Ant içiyor.      

Antlaşma yapılır yapılmaz özel güçlere sahip tasarımcı geleceğe gidiyor ve filmin çekilmiş halini görüyor. Tekrar geri dönüyor. Tasarımcı çekilmiş filmdeki her şeyi biliyor. Ancak baş rol oyuncusu nasıl bir film oldu bilmiyor. Başarılı mı oldu yoksa başarısız mı oldu bilmiyor. Filmde neler yaşadı? Başına neler geldi bilmiyor.

Baş rol oyuncusunun geleceğe gidip gelme gibi bir yeteneği olmadığı için film tasarımcısı ona gelecekteki çekilmiş olan filmi izletmek istiyor ki kendisi bu sonuca tanık olsun. Nasıl bir iş çıkardı kendisi de görsün.

Filmin tüm bilgileri bir film şeridine yazılıyor. Film şeridi bir film makinasına koyuluyor ve makineyi çalıştırılıyor. Bir lamba ve ondan çıkan ışık ile film duvara yansıtılıyor. İşte bu film şeridi Levh-i Muhfuz’dur, film şeridini duvara yansıtan ışık ruhtur. Duvarın üzerinde oluşan pikseller meleklerdir (sicimler). Oluşan görüntü de evrenin ta kendisidir. Film içindeki baş rol oyuncusu sadece duvara yansıyan sahneyi algılayabiliyor. Ancak Yüce Allah tüm filmi eksiksiz biliyor.

levh i mahfuz nedir kader evren holografik kitap

 

Ruh Levh-i Mahfuz'dan aldığı bilgileri filmden aldığı bilgileri duvara yansıtan ışık gibi evrene yansıtır. Evren canlanır. Evren içindeki kimseler tüm filme hakim olamaz. Ancak anlık olarak yansıyan kısmın farkında olabilirler. 

ruh nedir levh i mahfuz kuran

 

Açık ve nettir ki insan bu filmde baş rol oynamayı tüm şartları ile kabul etmiştir. Başına gelen her şey de elbette ki kendi kazandığıdır. Sınavın bir şartı olan musibetlerin başına gelmesine de sınava girmeyi kabul ederek kendisi neden olmuştur.

Tabiri caiz ise; ne etti ise insan kendi eliyle etmiştir. Kimseyi suçlayamaz. Yüce Allah’a neden musibetler gönderiyorsun diyemez. Neden beni Dünya’ya gönderdin diyemez. Neden beni sınava soktun diyemez.

Yüce Allah aşağıdaki ayetlerinde bizlere sınavın zaten olup bittiğini, kendisinin ilmi ve izni dahilinde sınavın gerçekleştiğini, gerçekleşmiş olan sınavın tüm bilgilerinin bir kitaba/bir kayıt yerine kaydedildiğini bize bildiriyor. Bu kitap/kayıt Levh-i Mahfuz’dur.  

Yüce Allah aşağıdaki ayetlerinde şu şekilde buyurmuştur. 

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

5095|57|22|مَآ أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا فِىٓ أَنفُسِكُمْ إِلَّا فِى كِتَٰبٍ مِّن قَبْلِ أَن نَّبْرَأَهَآ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى ٱللَّهِ يَسِيرٌ

Mâ esâbe min musîbetin fîl ardı ve lâ fî enfusikum illâ fî kitâbin min kabli en nebreehâ, inne zâlike alâllâhi yesîrun.

Yoktur isabet eden bir musibetten, yerde ve de nefislerinizde; bir kitapta (olması) dışında; biz onu yaratmamızdan önce; doğrusu bu Allah'a kolaydır.

5208|64|11|مَآ أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ ٱللَّهِ وَمَن يُؤْمِنۢ بِٱللَّهِ يَهْدِ قَلْبَهُۥ وَٱللَّهُ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ

Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâhi, ve men yu'min billâhi yehdi kalbehu, vallâhu bikulli şey'in alîm.

Yoktur isabet eden bir musibetten; Allah'ın izni dışında; ve kimse, inanır Allah'a; kılavuzlar doğru yola (Allah) onun kalbini; ve Allah her şeyi bilendir.

1286|9|51|قُل لَّن يُصِيبَنَآ إِلَّا مَا كَتَبَ ٱللَّهُ لَنَا هُوَ مَوْلَىٰنَا وَعَلَى ٱللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ ٱلْمُؤْمِنُونَ

Kul len yusibena illa ma keteb allahu lena, huve mevlana, ve alallahi felyetevekkelil mu'minun.

De ki: ‘Asla isabet etmez bize Allah'ın bizim için yazdığı şeyden başkası. O'dur bizim sahibimiz koruyucumuz-yol göstericimiz. Allah'a güvensinler-dayansınlar inananlar.’

 

“ve affeder (Allah) birçoğunu.”

Yüce Allah sınavda normalde yaşanacak olan birçok olumsuzları/musibetleri rahmeti gereği, sınavı kolaylaştırma amaçlı azalttığını buyurmaktadır. Muhtemelen sınavın şartı olan musibetler çok daha ağırdı ve fazlaydı. Ancak Yüce Allah sınavın şartı olan musibetlerin çoğunu affederek sınava dahil etmediğini bize bildiriyor.

2. açıklama;

Yukarıdaki açıklamaya ek olarak şu da yapılabilir. Musibetler Dünya’ya gelmeden yapılan antlaşmaya göre mutlaka gelecektir. Ancak sınav içinde ekstradan bir şart da konulmuş olabilir. Yüce Allah’ın sınav içinde göndermiş olduğu kutsal kitapların emir ve yasaklarına tam olarak uyan kimseler bu şartları hayatlarına geçirdiklerinde musibetlerden daha az etkilenebilirler. Bazı musibetlerden başlarına gelmeden korunabilirler. Gelen musibetleri daha az hasarla atlatabilirler. Tersi olarak, Yüce Allah’ın gönderdiği kutsal kitapların emir ve yasaklarını hayatlarına geçirmeyen kimseler de yaşadıkları fütursuzca davranışlar nedeni ile daha fazla musibete maruz kalabilirler. Başlarına gelen musibetler onlarda daha fazla hasara neden olabilir.

En doğrusunu Allah bilir.