Musa nebinin duası üzerinde verilen işaret: Musibetler gelince nasıl dua edelim?

Yüce Allah aşağıdaki ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

1109|7|155|وَٱخْتَارَ مُوسَىٰ قَوْمَهُۥ سَبْعِينَ رَجُلًا لِّمِيقَٰتِنَا فَلَمَّآ أَخَذَتْهُمُ ٱلرَّجْفَةُ قَالَ رَبِّ لَوْ شِئْتَ أَهْلَكْتَهُم مِّن قَبْلُ وَإِيَّٰىَ أَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ ٱلسُّفَهَآءُ مِنَّآ إِنْ هِىَ إِلَّا فِتْنَتُكَ تُضِلُّ بِهَا مَن تَشَآءُ وَتَهْدِى مَن تَشَآءُ أَنتَ وَلِيُّنَا فَٱغْفِرْ لَنَا وَٱرْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ ٱلْغَٰفِرِينَ

Vahtâra mûsâ kavmehu seb’îne raculen li mîkâtinâ, fe lemmâ ehazet humur recfetu kâle rabbi lev şi’te ehlektehum min kablu ve iyyâye, e tuhlikunâ bi mâ feales sufehâu minnâ, in hiye illâ fitnetuke, tudıllu bihâ men teşâu ve tehdî men teşâu ente veliyyunâ fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrul gâfirîn.

Ve seçti Musa kavminden yetmiş adam bizimle buluşma vakti için; öyle ki yakaladığı zaman onları sarsıntı dedi (Musa): “Rabbim! Eğer dileseydin helak ederdin onları ve beni daha önceden; helak mı edersin bizi içimizden akılsızların/aptalların yaptıklarından dolayı; değildir bu, senin sınavın/imtihanın dışında; saptırırsın onunla dilediğin kimseyi; ve doğruya kılavuzlarsın dilediğin kimseyi; sen velimizsin; öyleyse bağışla bizi; ve rahmet et bize; ve sensin en hayırlısı bağışlayanların.”

1110|7|156|وَٱكْتُبْ لَنَا فِى هَٰذِهِ ٱلدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى ٱلْءَاخِرَةِ إِنَّا هُدْنَآ إِلَيْكَ قَالَ عَذَابِىٓ أُصِيبُ بِهِۦ مَنْ أَشَآءُ وَرَحْمَتِى وَسِعَتْ كُلَّ شَىْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ ٱلزَّكَوٰةَ وَٱلَّذِينَ هُم بِـَٔايَٰتِنَا يُؤْمِنُونَ

Vektub lenâ fî hâzihid dunyâ haseneten ve fîl âhırati innâ hudnâ ileyke, kâle azâbî usîbu bihî men eşâu ve rahmetî vesiat kulle şey’in, fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne ve yu’tûnez zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn.

“Ve yaz bize bu dünyada ve ahirette iyilik/güzellik; doğrusu biz kılavuzlandık sana.” Dedi (Allah): “Azabım; isabet ettiririm onu dilediğim kimseye; ve rahmetim; genişleyip kuşatır her şeyi; öyle ki yazarım onu takva sahibi olan ve zekâtı veren kimseler için; ve kimselere; onlar ayetlerimize inanırlar.

 

Bu iki ayette çok zor durumlarda Yüce Allah’a nasıl dua edileceği Musa nebi aracılığı ile bize bildiriliyor. Anlaşılan o ki Musa nebi ve onun kavminden seçtiği 70 kişi büyük bir depreme/bir sarsıntıya maruz kalmışlardır. Depremin şiddeti ile, helak edilme korkusu ile Musa peygamber Yüce Allah’a örnek bir çağrıda bulunuyor.

“değildir bu, senin sınavın/imtihanın dışında; saptırırsın onunla dilediğin kimseyi; ve doğruya kılavuzlarsın dilediğin kimseyi; sen velimizsin; öyleyse bağışla bizi; ve rahmet et bize; ve sensin en hayırlısı bağışlayanların.”

Açık olarak anlıyoruz ki yapmamız gereken ilk şey musibetlerin birer imtihan/birer sınav aracı olduğunu idrar etmektir. Musibetler Yüce Allah’ın birer sınavıdır, birer fitnesidir, birer imtihanıdır. Yüce Allah birçok yöntemle bizleri sınamaktadır. Başımıza musibetler mutlaka gelir. Bu musibetler mutlaka Yüce Allah’ın bilgisi dahilinde gelir. Aksi düşünülemez. Musibetlere sabırla (kontrolü kaybetmeden direnme ile, mücadele ile) ve dua ile karşılık vermeliyiz.

Musibetler Allah’ın bilgisi ve izni ile gerçekleşir.

Yüce Allah’ın bu sınavı ile bazı kimseler dosdoğru yoldan saparken, bazıları da aklını kullanarak O’na doğru bir yol tutar ve böylece doğru yola kılavuzlanmış olur. Bu nedenle Yüce Allah’tan doğru yola kılavuzlanan kimselerden olmayı istemeliyiz. Fatiha suresindeki çağrımız gibi ‘Kılavuzla bizleri dosdoğru yola.’  demeliyiz.  

‘sen velimizsin’;
Bu cümle çok çok önemlidir. Veli kelimesi tekil olup kelime anlamı olarak ‘koruyan, himaye eden yakın arkadaş-dost’ anlamındadır. Hamilik yapan kimse demektir. Yüce Allah bizlerin velisidir. Yüce Allah’tan başka veliler edinmek yani evliya edinmek kesinlikle büyük bir şirktir. Bu nedenle O’nun tek velimiz olduğunu beynimizin içinde, tüm kalbimizle hissetmeliyiz. Bir kimseye himayelik yapan Yüce Allah olursa o kimse daha ne istesin? Bu kimsenin evrendeki hiçbir şeyden korkmasına gerek yoktur. Çünkü evrenin hakimi, sahibi, yöneticisi, hükümdarı muhteşem kuvvetlerin sahibi Yüce Allah’tır. Musibetlerden kurtulmak her ne kadar imkansızmış gibi gözükse de Yüce Allah himayesine aldığı kimseyi kesinlikle kurtaracaktır. Musibeti bir hayra dönüştürecektir.

“öyleyse bağışla bizi”;

Yüce Allah’tan her zaman bağışlanma dilemeliyiz. Bizler birer kuluz. Hesaba katmadığımız belki de sayısız günahımız vardır. Yüce Allah’tan yaptığımız veya yapmadığımız eylemlere ikincil gelişen günahlar için bağışlanma dilemeliyiz. Zaten sınavın da amacı budur. Yüce Allah tarafından sınava tabi tutulan kimse başına gelen musibetlerden dersler çıkarır. Rabbine daha da yaklaşır. O’na daha fazla yönelir. Günah işlemekten kaçınır. Günahları için bağışlanma dileyerek adım atar. Daha sonra bu günahları işlemeye devam etmemek için gerekli önlemleri alır.

“ve rahmet et bize”;

Yüce Allah’tan O’nun rahmetini istemek en akıllıca yaklaşımdır. Kendisine rahmet edilen kimse kesinlikle uğradığı musibetten kurtulacaktır. Yüce Allah rahmet ettiği zaman artık o kişi için hüzün, keder yoktur. 

“Ve yaz bize bu dünyada ve ahirette iyilik/güzellik; doğrusu biz kılavuzlandık sana.”;

Yüce Allah’tan dünya ve ahiret hayatının her ikisi içinde de iyilik/güzellik istemenin gerekli olduğunu anlıyoruz. Ancak öncelikle sadece Yüce Allah’a kılavuzlanmak, O’na yönelmek gereklidir. Bu da sözde değil eylemde olmalıdır. Yüce Allah’a yönelmek O’nun emirlerini içeren, bir kılavuz olan Kuran’a yönelmektir.

Bir sonraki ayet olan 7:156 ayetindeki işaretler;

Musa nebinin çağrısına Yüce Allah cevap veriyor.

“Azabım; isabet ettiririm onu dilediğim kimseye; ve rahmetim; genişleyip kuşatır her şeyi; öyle ki yazarım onu takva sahibi olan ve zekâtı veren kimseler için; ve kimselere; onlar ayetlerimize inanırlar.”;

Bu ayetten Yüce Allah’ın rahmetinin her şeyi kuşattığını ancak sadece bazı özellikleri olan kimselere bu rahmetin yazılacağını anlıyoruz. Demek ki bu rahmetten herkes yararlanamayacak. Ancak takva sahibi olan, Yüce Allah’ın ayetlerine gerçek anlamda iman etmiş olan ve toplum için zekâtı verenlere yani toplumun hakkı olan vergiyi verenlere yazılacağı açıkça bildiriliyor.

Takva sahibi olmak ne denemek?

Takva kelimesi sakınmak anlamındadır. Yüce Allah’ın emir ve yasaklarını uygulamamaktan sakınmak, O’nun rızasını kaybetmekten sakınmaktır. Diğer bir deyiş ile Kuran’ın emir ve yasaklarına uymak demektir.

Zekât üzerine;
Kamuya verilen, toplum için kullanılacak olan her türlü rızıktan verilen vergi zekât olarak tanımlanabilir. Her türlü rızıktan (kazançtan) kamuya verilen, ödenen vergi zekâttır.

Yüce Allah’ın ayetlerine inanma konusu;
Bu konu çok önemli olmasına rağmen üzerinde neredeyse hiç durulmaz. Basit bir konuymuş gibi geçiştirilir. Çoğunlukla ‘Ben Kuran’ın ayetlerine zaten inanıyorum’ denir. Ancak bu yeterli değildir. Çoğunlukla Kuran ayetlerine delillerle/kanıtlarla inanılmaz. Körü körüne bir inanma söz konusudur. Oysa Kuran ayetlerine iman delillerle/kanıtlarla olmalıdır. Ancak bu şekilde bir iman Yüce Allah’ın rahmetini kazanabilir. Kuran’da sayısız bilimsel mucize var. Muhteşem bir 19 mucizesi var. Kesin kanıtlar/deliller olan bu mucizeler incelenmeli ve iman edilecekse bu şekilde iman edilmelidir. Delillerle/kanıtlarla yapılan iman gerçek imandır.   

Kuran ayetlerine iman konusunda yapılan en büyük yanlış ise ayetlerin hükümleri yanında başka kitapların hükümlerini de Yüce Allah’ın ayetleri ile eş tutmaktır. Bu açıktır ki Kuran ayetlerini yalanlamak olur. İman etmek gibi gözükse de aslında ayetleri yalanlamak olur. Şöyle ki; günümüzde hadis kitaplarındaki rivayetler Kuran ayetleri ile eş tutulmaktadır. Peygamberin sünneti adı altında yapılan şeytan öğretileri Kuran’ın mesajını engellemektedir. Hadislerin Kuran haricinde vahiy olarak kabul edilmesi tarifi mümkün olmayan bir şirktir. Bunu yapanlar kesin olarak müşrik olurlar. Bu durum Kuran ayetlerini yalanlamaktır.

Sonuç olarak;

Yüce Allah’ın rahmetinden faydalanmak ve musibetlerden kurtulmak için ilk yapılması gereken gerçek bir imana sahip olmaktır. Daha sonra Kuran’ın hükümlerine uymak ve dolayısı ile takva sahibi olmak gereklidir. Toplumun ihtiyaçları ve gelişmesi için gerekli olan zekâtın yani verginin de mutlak verilmesi gereklidir. İşte bu kimseler Yüce Allah’ın rahmetini umabilirler. Bu kimseler için Yüce Allah musibetleri rahmetiyle hayra çevirir.

En doğrusunu Allah bilir.