Yüce Allah aşağıdaki ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;
Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet Arapça okunuş Meal |
1269|9|34|يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ إِنَّ كَثِيرًا مِّنَ ٱلْأَحْبَارِ وَٱلرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ أَمْوَٰلَ ٱلنَّاسِ بِٱلْبَٰطِلِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱلَّذِينَ يَكْنِزُونَ ٱلذَّهَبَ وَٱلْفِضَّةَ وَلَا يُنفِقُونَهَا فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ Yâ eyyuhâllezîne âmenû inne kesîran minel ahbâri ver ruhbâni le ye'kulûne emvâlen nâsi bil bâtıli ve yasuddûne an sebîlillâhi, vellezîne yeknizûne z-zehebe ve l-fıddate ve lâ yunfikûnehâ fî sebîlillâhi fe beşşirhum bi azâbin elîm. Ey inanmış kimseler! Doğrusu hahamlar ve rahiplerden birçoğu mutlak yerler mallarını insanların haksızlıkla; ve engellerler Allah yolundan; ve kimseler, hazineleştirirler altını ve gümüşü, ve harcamazlar onu Allah yolunda; öyleyse müjdele onlara elem/acıklı bir azabı. |
1270|9|35|يَوْمَ يُحْمَىٰ عَلَيْهَا فِى نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوَىٰ بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنُوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْ هَٰذَا مَا كَنَزْتُمْ لِأَنفُسِكُمْ فَذُوقُوا۟ مَا كُنتُمْ تَكْنِزُونَ Yevme yuhmâ aleyhâ fî nâri cehenneme fe tukvâ bihâ cibâhuhum ve cunûbuhum ve zuhûruhum, hâzâ mâ keneztum li enfusikum fe zûkû mâ kuntum teknizûn. O gün kızdırılır onun üzeri cehennem ateşi içinde; dağlanır onunla alınları ve yanları ve sırtları; budur hazineleştirdikleriniz nefisleriniz için; o durumda tadın hazineleştirir olmuş olduklarınızı. |
(يَكْنِزُونَ) yeknizûne kelimesi kökü (كنز) yere bir hazine gömmek (bury-in the ground, a treasure), hazine (treasure), yığmak (pile up), kümelemek (heap up), depolamak-stoklamak (lay up), toplamak (lay up-amass), bir araya getirmek (gather), yığmak-stoklamak (hoard), hazine saklamak (hide a treasure) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 987 (of 1303)
(ٱلذَّهَبَ) z-zehebe kelimesi kökü (ذهب) altın (gold) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 362 (of 1303)
(ٱلْفِضَّةَ) l-fıddate kelimesi kökü (فضض) gümüş (silver) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 839 (of 1303)
Bu iki ayeti iyi anlamak için ‘yeknizûnez’ ‘hazineleştirirler’ ve ‘lâ yunfikûnehâ’ ‘infak etmezler onu, harcamazlar onu’ kelimelerinin anlamını iyi anlamamız gereklidir. Ayrıca bu ayetler mutlak olması gerektiği gibi geçtiği pasajın mesajı ışığında okunmalıdır. Hemen söyleyelim; bu iki ayet müşriklere karşı yapılacak olan bir savaşın hazırlığı esnasında inmiş olup, Allah yolu olan vatan savunması ile ilgilidir. Ayetin geçtiği pasaj ile uyumuna dikkat etmeden, sadece ayeti çekip almak ve bu şekilde yorumlamak yanlış anlaşılmalara neden olmaktadır. Bu konu makalenin sonuna doğru incelenecektir.
‘yeknizûnez’ ‘hazineleştirirler’ kelimesinin incelenmesi;
Bu kelimenin kökü (كنز) (KNZ) olup 9:34, 9:35 (2 kez) ayetlerinde fiil olarak geçer. 11:12 ve 25:8 ayetlerinde isim kelimesi olarak ‘kenzun’ ‘bir hazine’ olarak geçer. 11:12 ve 25:8 ayetlerinde kâfirler Muhammed resûle bir hazine indirilmesi gerektiğini söylemektedirler. 18:82 ayetinde iki yetimin çıkaracağı duvar altında gömülü olan bir hazine için 2 kez geçer ('kenzun' ‘bir hazine’ ve 'kenzehuma' ‘hazineleri’). 26:58 ayetinde firavunun ve toplumunun hazineleri anlamında (‘kunuzin’) çoğul olarak kullanılmıştır. 28:76 ayetinde Karun’a verilen hazineler anlamında ‘l-kunuzi’ çoğul olarak kullanılmıştır.
Bu kelimenin Kuran’daki geçiş anlamı açık olup bir hazineyi işaret eder. Böylece anlarız ki 9:34 ve 9:35 ayetlerindeki bu kelimenin anlamını ‘hazineleştirmek’ olarak vermek ayetin anlamını daha iyi yansıtır.
Bu kelimenin asıl anlamı olan ‘hazineleştirme’ yerine biriktirme, toplama gibi anlamlar verildiğinde, infak kelimesine de ihtiyaçtan fazla olan her şeyi harcama/dağıtma anlamı verildiğinde ayetin anlamı yanlış noktalara gidebilmektedir. Bir de ayetin Allah'ın yolu olan vatan savunması için müşrikler ile yapılacak olan savaş açısından anlamı göz ardı edildiğinde anlam tam olarak sapmaktadır. Böylece müminlerin mutlaka her daim fakir olmaları gerektiği, mal/mülk edinmemeleri gerektiği, para/altın/gümüş gibi değerli maden edinmemeleri gerektiği ortaya çıkar. Bu ayeti kanıt gösteren bazı kimseler de para/mal/mülk edinmeyi Kuran’ın kesinlikle yasakladığını, bir insanın ihtiyaçtan fazlası olan her şeyi Allah yolunda harcaması gerektiğini iddia ederler. Bu kimselere göre mümin bir insanın birikmiş hiçbir parası olamaz, altın-gümüş gibi değerli madenleri olamaz, ihtiyaçtan fazla malı/mülkü olamaz.
Öncelikle hemen söyleyeyim; benim tek bir amacım vardır. O da Yüce Allah’ın ayetlerde bize ne buyurduğunu olduğu gibi anlamaya çalışmak. Ayetler ne diyorsa bizim için emirdir.
Yukarıda işaret edilen kimselerin görüşünün Kuran’ın görüşü olmadığını, hatalı bir yorum yaptıklarını düşünüyorum. Bu hatanın da büyük oranda infak/harcama kelimesinin anlamının yanlış çevrilmesi sonucu oluştuğunu düşünüyorum.
‘lâ yunfikûnehâ’ ‘infak etmezler onu, harcamazlar onu’ kelimelerinin anlamı üzerine;
Kuran’daki infak konusu çok detaylı olarak daha önceden incelenmişti. Lütfen aşağıdaki makaleden okunuz.
Bu makalede sadece ilgili konular özetle ele alınacaktır;
Yüce Allah 2:219 ayetinde şu şekilde buyurmuştur.
Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet Arapça okunuş Meal |
226|2|219|يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلْخَمْرِ وَٱلْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَآ إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَٰفِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَآ أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا وَيَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ ٱلْعَفْوَ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمُ ٱلْءَايَٰتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ Yes'eluneke anil hamri vel meysir, kul fihima ismun kebirun ve menafiu lin nasi, ve ismuhuma ekberu min nef'ihima ve yes'eluneke maza yunfikun kuli l-afve, kezalike yubeyyinullahu lekumul ayati leallekum tetefekkerun. Sana sarhoş edicileri ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür. "Yine sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "Affettiğinizi". Allah size ayetlerini böyle açıklar ki belki düşünürsünüz. |
Birçok mealde yukarıdaki ayetteki ‘(ٱلْعَفْوَ) 'l-afve’ kelimesinin ‘ihtiyacınızdan fazlası, artanı, size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını, ihtiyaçtan artakalanı’ şeklinde çevrildiğini görürsünüz. Ancak bu çeviri doğru değildir. Bu kelimenin anlamı ‘affetmek/bağışlamak’ anlamındadır. Yüce Allah affettiğimiz, bağışladığımız, gönlümüzden kopan, bizi sıkıntıya sokmayacak şekilde her şeyden harcamamızı istemektedir.
Harcama dengeli olmalıdır;
Yüce Allah 25:67 ayetinde şu şekilde buyurmuştur.
Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet Arapça okunuş Meal |
2920|25|67|وَٱلَّذِينَ إِذَآ أَنفَقُوا۟ لَمْ يُسْرِفُوا۟ وَلَمْ يَقْتُرُوا۟ وَكَانَ بَيْنَ ذَٰلِكَ قَوَامًا Vellezine iza enfeku lem yusrifu ve lem yakturu ve kane beyne zalike kavama. Onlar ki; infak ettikleri zaman, ne israf (savurganlık) ederler, ne de cimrilik. İkisi arasında orta bir yol tutarlar. |
Açıktır ki infak/harcama dengeli yapılmalıdır. İhtiyaç dışında her şeyin harcanması dengenin savurganlığa/israfa doğru kayması demektir. Hiç harcama yapmamak ise dengenin cimriliğe doğru kayması demektir. Zaten ihtiyaç dışı her şey harcanacak ise 25:67 ayetinde harcamada bir denge olması gerektiği neden bildirilsin?
Bir Müslüman ihtiyaçtan fazlasını infak etmek/harcamak zorunda olsaydı aşağıda işaret edilen maddelerde Kuran içinde çelişki olurdu;
1. Mehir konusu;
Mehir kadınlar ile evlenme karşılığında onlara verilen para/mal gibi değerlerdir. Altın/gümüş gibi değerli madenler de mehir olarak kadına verilebilir. O durumda şu soru akla gelir; para/mal edinmek yasak olsaydı bir mümin nasıl evlenecekti? Düşünün ki bir adam evlenmek istiyor. Ancak birikim yapması yasak. Bu adam kazandığını harcamak/infak etmek zorunda (ihtiyacı dışındakini). Evlenmek için gerekli olan mehri nasıl biriktirecek? Mümkün değil.
2. Borç konusu;
Müminlerin birbirlerine verdikleri borçları yazmaları gerektiğini 2:282 ayetinden anlıyoruz. Bir müminin bir birikimi yoksa, bir malı/mülkü yoksa neyi borç olarak verecek? Demek ki müminler bu ayete göre borç verebilir olabiliyor. Başka insanlara borç verebiliyorlar. Bu da bize bu mümin kimselerin birikim yapabildiklerini/yaptıklarını gösterir. Aksi halde müminlerin hiç birisi borç verebilir durumda olamazdı. Çünkü ihtiyaçtan fazla olanın tamamını infak ettikleri için, tamamını harcadıkları için ellerinde borç verecek hiçbir birikim olamazdı.
3. Köle azat etme/boyunduruk altında olanın kurtarılması; 60 yoksulu doyurma konusu;
Kuran’da hanımlarına zihar yapıp sonra da kararlarından dönen kimselerin kefaret olarak bazı uygulamaları yapması emredilmektedir. Bir kölenin/bir boyunduruk altında olanın kurtarılması bunlardan bir tanesidir. Bir müminin ancak kendisine yetecek kadar parası/malı olabiliyor ise bu kimse nasıl bir köle azat edecek? Boyunduruk altında olan bir kişiyi (örnek: ağır borç altında olan bir kişiyi) nasıl kurtaracak? Gerekli olan parayı/malı nasıl bulacak? Bu durum bize gösterir ki müminlerin birikimi olabilir. Kefaret gerektiren bir şey işlediklerinde bu birikimlerden faydalanabilirler. Kuran’ın indiği dönemde bir köle azat edebilirlerdi örneğin. Ancak günümüzde kölelik yok. Boyunduruk altında olan birisini özgürleştirebilirler örneğin. Ağır kredi kartı borcu olan bir kişinin borcunu ödeyebilirler örneğin. Ancak kendilerinin hiçbir birikimleri yoksa başka insanların borçlarını nasıl ödeyecekler?
Birikimi olmayan bir mümin 60 yoksulu nasıl doyuracak?
Bunun da cevap verilmesi gerek olan bir konu olduğu ortadadır. Hiç birikimi olmayan bir mümin 60 yoksulu nasıl doyuracak? Bazı müminlerin 60 yoksulu doyurabilecek birikimlerinin olduğu şüphesizdir ki ayette bu şartın uygulanabilir bir şart olarak zikredilmesi bundan dolayıdır.
4. Ölen kimsenin malının olmuş olması;
Nisa suresi 11. ve 12. ayetler ve Nisa 176. ayeti miras ayetleridir. Bir mümin öldüğünde geride kalan malının/mülkünün/parasının nasıl paylaşılacağı ile ilgili hükümler içerir. Yüce Allah bu ayetlerde kalan mirasın aşağıdaki kimselere paylaştırılmasını istiyor.
- Miras bırakanın çocuğu-çocukları,
- Miras bırakanın babası,
- Miras bırakanın annesi,
- Miras bırakanın eşi (kocası veya karısı)
- Miras bırakanın kardeşi-kardeşleri
Eğer mal/mülk edinmek haram olmuş olsaydı elbette ki Yüce Allah o malın/mülkün direkt olarak kamuya infak edilmesi gerektiğini bildirirdi. Oysa Yüce Allah bunu yapmamış. Malı/mülkü ölen kişinin hakkı olarak görmüş ve onun ailesine dağıtılması gerektiğine hükmetmiş.
Müminler fakir mi olmak zorunda?
Ayetleri yanlış yorumlayanlara göre evet. Ancak benim anladığım kadarı ile Yüce Allah’ın böyle bir emri yok. Bir kişi helal olan kazancından toplumun hakkı olan zekâtı/vergiyi vermiş ise kalan kazançla birikim yapabilir, mal/mülk edinebilir. Yada dilediği gibi onu yiyebilir. Zekât malın arındırılması demektir. Zaten helal olan bir kazançtan toplum için vergi de verildiğinde bu kazanç mümin için helal olur, temiz olur, onu dilediği gibi yiyebilir. Dilediği gibi kullanabilir.
Nereden anlıyoruz?
Savaş sonrası elde edilen ganimetlerin paylaşımından. Aşağıda verilen 8:69 ayetinde savaş sonrası ganimet kazanmış olan müminlere bu ganimetleri yemelerinin helal ve temiz olduğu bildiriliyor. Ancak bir şart ile. O da bu ganimetlerden toplumun hakkı olan 1/5 oranını kamuya verdikten sonra.
8:69 Öyleyse yiyin ganimet aldığınızdan; helal, temiz; ve takvalı olun Allah'a; doğrusu Allah bağışlayandır, rahimdir.
Açıktır ki helal olan kazançtan kamunun hakkı olan vergi/zekât verildikten sonra geriye kalan pay bir mümine anasının ak sütü gibi helaldir. Temizdir. Dilediği gibi yiyebilir. Dilerse bir kısmını biriktirebilir. Bu biriktirdikleri ile mal/mülk edinebilir.
İnfak/harcama mutlaka yapılmalıdır.
Vergisi verilmiş olan helal kazançtan elde edilen birikimlerden ve mallardan/mülklerden ihtiyacı olanlar için infak/harcama mutlaka yapılmalıdır. Bu infakta, bu harcamada orta bir yol, dengeli bir yol tutulmalıdır. İsraf etmemeli, cimri de olunmamalıdır. İnfak da olsa aşırı müsriflik, elde avuçta hiçbir şey kalmayacak şekilde dağıtmak 25:67 ayetine göre yasaktır. Çünkü mümin güçlü olmalı ve güçlü kalmalıdır ki başka insanlara uzun süreli yardım yapabilsin. Kendisi muhtaç duruma düşerse başka insanlara yardım etmesi mümkün olamaz.
9:34 ve 9:35 ayetleri savaş durumu ile ilgilidir;
Lütfen bu ayetler öncesini Kuran’dan okuyunuz. Bu noktada Muhammed resûlün ve onun yanındaki kimselerin müşriklerle bir savaşa hazırlandığını açık olarak görebilirsiniz. Savaş hazırlığı yapılmaktadır. Yüce Allah savaşı emretmiştir. Kuran’a göre savaş ancak vatan savunması için yapılabilir. Kuran’da Yüce Allah vatan savunmasını Allah’ın yolu olarak zikrediyor ve bu yolda harcama yapılmasını emrediyor (2:190-2:195). Allah’ın yolu için savaşmak vatan için savaşmaktır. Allah’ın yolu için harcamak da vatan savunması için yapılacak olan savaş için harcama yapmaktır. 9:34 ayetinde o dönemde yaşayan bazı hahamlar ve rahiplerden kimselerin vatan savunması için yapılacak olan savaşı engellemeye çalıştıkları anlaşılıyor. Bu kimseler insanların parasını haksız yere yiyen kimselerdir. Ayette ayrıca bazı kimselerin altını ve gümüşü bir hazine seviyesinde olacak şekilde, toprağa testiler içinde gömecek kadar fazla bulundurduklarını anlıyoruz. Bu kimseler hahamlar ve rahiplerden de olabilir, yada başka kimseler de olabilir. Bu kimselerin vatan savunması için (Allah'ın yolu) yapılan seferberliğe harcama yapmak istemedikleri kesindir. Müşrikler ile savaş yapılacaktır. Bunun için ordunun at, kılıç, kalkan gibi savaş malzemelerine ihtiyacı vardır. Bu da para demektir. Ancak bu kimseler hazine seviyesinde biriktirdikleri altın ve gümüş gibi değerli mülklerinden Allah yolu olan vatan savunması için harcamak (infak etmek) istememektedirler. Yüce Allah bu kimselerin elem verici, büyük bir azap göreceğini işaret ediyor. Bu kimseler cehennemlik kimselerdir. Cehennemde bu metaller kızdırılıp kendilerine azap edilecektir. Bu kimseler bu cezayı hak etmişlerdir. Çünkü vatan savunması gibi çok önemli bir konuda, seferberlik ilan edilmiş bir noktada hazine gibi zenginlikleri olmasına rağmen ondan harcama yapmamışlardır. Toplum ölüm kalım savaşı verirken bu kimseler hazinelerini düşünmektedirler.
Sonuç olarak;
9:34 ve 9:35 ayetleri Allah yolu olan vatan savunması savaşı ile ilgilidir. Müşrikler ile yapılacak olan bir savaş ile ilgilidir. Bir seferberlik durumu ile ilgilidir. Ölüm kalım savaşı ile ilgilidir. Vatan için savunma savaşına hazırlanılırken, seferberlik ilan edilmişken hazineler gibi altını/gümüşü/parası/mülkü olanların bu seferberliğe hiçbir katkı sağlamadıkları eleştirilmektedir. Bu ayetler müminlerin normal hayatlarında altın/gümüş ve benzerleri gibi birikimleri olamaz, olanlar azap görür şeklinde yorumlanmamalıdır. Müminler helal kazanırlar. Zekâtlarını/vergilerini toplum için verirler. Sonrası birikim de yapabilirler. Bu birikimden dengeli şekilde ihtiyaç sahipleri için infak ederler/harcarlar. Vatan savunması gibi bir seferberlik söz konusu olduğunda da ordu için birikimlerinden harcama yaparlar.